Şubat 18, 2009

dostum harut

fotoğraf: misha

"tanımaktan onur duyduğum dostum harut ve eşi (pamuk teyze) latife hanım'a..."

Karadeniz’in birçok kenti gibi Ordu da kozmopolit, çokkültürlü bir geçmişe sahip. Ancak bugün eski günlerden eser kalmamış. Ordu’da yıllardır kenti terketmeyen, biri var. Harutyum Artun. Nam-ı diğer Bakırcı Harut Usta. Etrafa saçtığı neşeyle tanınan Harut Usta Ordu’daki müze gibi dükkânında anlattıkça belki de bütün Karadeniz’in yok sayılan bir tarihi çıkıyor ortaya. İşte Karadeniz’in acılı ve kara tarihinden bir sayfa.


»Ordu Ermenileri hakkında konuşmak istiyoruz. Özellikle sizin hatıralarınızı dinlemek isteriz.


Ben artık rahat konuşabilirim. 15 - 20 yıl öncesine kadar tabiî ki bu kadar kolay konuşamazdım. 1924 doğumluyum ama nüfusta 1926 yazar. Halk arasında hiçbir zaman bir sorun yaşamadım. Din başka, millet başka, siyaset başka. Ama cahillik çok kötü. Son yıllarda halkın cahilliği kırıldı biraz. Herkesin dini kendine. Biraz da herkesin bir arada yaşaması için çok mücadele oldu son dönemde. Bedeller ödendi.


»Siz de çok mücadele etmişsiniz. Demokrat Parti’de çalışmışsınız. Şimdi de ÖDP üyesisiniz. Belediye Meclisi için aday olmuşsunuz.


Evet, 2004 seçimlerinde ÖDP’den Ordu 1. Sıra Belediye Meclisi Üyesi adayıydım. (Biraz aradıktan sonra o dönemki kartvizitini bulup hatıra olarak bize veriyor.) Demokrat Parti’nin Gençlik Teşkilatı’nda çalıştım. Sonra iktidara geldiler ve söylediklerinin tam tersini yaptılar. DP yeni kurulduğunda çok demokrattı. Mesela Celal Bayar Cumhurbaşkanıyken Ordu’ya geldi. ‘Demokrasi geliyor’ dediler. Nasıl yağmur yağıyor. Hiçbir yerde salon vermiyorlar konuşma yapması için. Yağmurun altında biriken bir grup insana konuşma yaptı. Orda ona şemsiye tutanlardan biriydim ben. DP iktidarda çok değişti. Ben de ayrıldım onlardan. Ben solcuyum.


»Peki neden ÖDP’li oldunuz? Neden ÖDP’den Belediye Meclisi adayı oldunuz?


Bu soruyu bana zamanın Ordu Valisi Kemal Yazıcıoğlu da sordu. Kemal, bizim Çaykaralı Rum Kalaycı’nın oğlu. Babası yakın dostumdur. Çağırdı beni. Gittim yanına. ‘Hayırlı olsun siyasete atılmışsın’ dedi. Sonra ‘Bir sürü parti varken neden onlarla birliktesin, parti mi bulamadın’ dedi. Ben de ona bir sürü parti benim bu şehirde yaşadığımı, benim kim olduğumu bilmiyor mu? Bana selam vermeye korkar onlar. Çünkü ben Ermeni’yim. Neden hiçbir parti beni bu zamana kadar üye bile yapmadı? Onlarla benim görüşüm uymaz. Ben Ermeniyim, onlar bunu istemez ’ diye cevap verdim. Sonra ‘çocuklar bana adaylık teklifi etti. Onur duydum. Verdim evrakı’ dedim. Kapandı konu.


»Hrant Dink öldürüldüğünde korktunuz mu? Neler hissettiniz?


Hayır korkmadım. Neden korkayım ki? Beni herkes tanır burada, çarşıda. Ben doğma büyüme Ordulu’yum. Babam da Ordulu‘ydu. Ben gece üçte de sokağa çıksam komşular merak eder uyanır, ‘Harut Amca nereye, ne oldu?’ derler. Sokakta uygunsuz bir saatte biri beni görse, ‘Harut Amca nereye?’ derler. Yani beni severler. Ben Ordu’da sevilen bir adamım. Benim adamlarım var. Bir şey olur diye beni çaktırmadan takip edenler bile vardır. Ben eve girinceye kadar eve girmezler. Kendilerinden görürler. Hrant’tan sonra Vedat geldi. Onunla konuştuk. (ÖDP Ordu İl Başkanı Vedat Şensoy’u kastediyor…) Ben 27 Mayıs gördüm, 71 gördüm, 12 Eylül gördüm. Hepsinde edebildiğim kadar insanlara yardım ettim. Buradan insanlar 12 Eylül 1980’de komünist diye Erzincan’a, sıkıyönetimlere sürüldü. Ben biraz cesur bir adamım. Öyle her şeye pabuç bırakmam.


»Erzincan’a sürülen insanlardan çok önce de, içinde sizin akrabalarınızın da bulunduğu çok sayıda kişi buradan başka yerlere sürülmüş. Ya da sürgün yollarında öldürülmüş. Bildiğim kadarıyla sizin yakın akrabalarınız da yolda öldürülmüş…


Bizim aileden 17 kişi öldürülmüş. Git nüfustan bak. 1914-1915 yılları arasında Ordu nüfusu kaçtı, birkaç yıl sonra kaç olmuş. Ordu Ermenileri Sivas’a doğru sürülüyor. Benim hem anne hem de baba tarafından akrabalarım yolda öldürülüyor. Karadere-Karabayır denilen yerde. Bir taraf kereste tüccarı bir taraf fındık ve tahıl işleri yapıyor. O katliamda çocukları öldürmemişler nedense. Annem 7 yaşında, teyzem 5 ve dayım 3,5 yaşında. Annemin Dayısı Ordu Belediye Başkanı Mordiros Şirinyan. Namlı aileleriz. Annem ve kardeşleri Mesudiye’de postacı olan bir adamın yanına sığınıyor. Helal süt emmiş bu cesur postacı, çocuklara sahip çıkıyor. Aylarca bakıyor. Sonra Müslümanlığı kabul eden akrabalarımız, çocukları alıyor.
Babamın hikâyesi daha başka: Ordulu ve Giresunlu çetelerin gözetiminde Sivas’a sürülen Ermeniler arasında bulunan babam ve arkadaşları 20 kişilik bir grup olarak Gölköy’e giderken Dokuz Dolamaç denilen mevkide kaçmayı başarıyor. Babamın anlatımları bunlar. Babam Mığırdıç Artun. İlk soyadı Lazyan. Annem tarafının soyadı Zaduryan. Babam ve 4 arkadaşı Ordu’nun en zenginlerin çocukları.


Geri kalan 15 arkadaş hali vakti yerinde olan ama cahil olan köylü. Hepsi genç. 20 kişi yanlarında erzakla bir alevi köyüne sığınıyorlar. Aleviler daha hoşgörülüymüş öteden beri. Kızılen Köyü. Aslında atalarımız da oradaki yakın köylerden Ordu’nun içine göçmüşler. Bir tanışıklık da var. Eski komşuluk var. 6 ay bu köylüler bizim gençlere bakıyor. Sonra köyde erzak kalmamış, yoksulluk var. Zulüm var. Bu 20 kişi başka bir köye geçiyor. Tabii yanlarında biraz para ve kıymetli eşya var. Şimdiki yayla yolunda, Yokuşdibi-Çatak’ta 6 ay daha saklanmışlar. Ortalık yatışında Melet ırmağı yatağını izleyerek Ordu’ya deniz kenarına gelmişler. Orda daha önceden satın aldırttıkları bir tekneyle Rusyaya, karşıya geçip kurtuluyorlar.


»Ama babanız daha sonra dönmüş. Ne kadar orda kalmış, diğer arkadaşları ne yapmış?


20 kişinin hepsi Rusya’ya sığınmış. Ruslar, ‘aranızda asker olmak isteyen var mı’ diye sormuş. ‘Savaşta annelerinizin babalarınızın intikamını almak isteyen var mı?’ 15 köylü kökenli genç asker yazılmış. Babam ve arkadaşları 5 kişi ise ‘hayır’ demişler. Babam 4 yıl bir bakırcının yanında çalışmış. Usta olmuş. O 15 arkadaşı ise, Kars’ta Erzurum’da analarının babalarının intikamı için savaşıyor. Orda Ruslarla birlikte savaşan Ermeni birliklerinde çok sayıda Karadenizli Ermeni varmış. Yani katliamdan kurtulup canını kurtaran Ermeni gençleri daha sonra asker yazılmışlar. Ben intikamı doğru bulmuyorum. Babam da doğru bulmamış. Sonra ortalık yatışmış, af çıkmış. Babam geri gelmiş.


»Peki babanızın anlatımlarına göre, geri döndüğünde ona bir baskı yapılmış mı?


Hayır af çıkmış. Atatürk af çıkarmış… Babam ondan sonra dönmüş.


»Ne affı? Babanızın bir suçu yok ki…


İşte Ermeni ya, yani Atatürk gelince demiş ki, herkes özgür. Aaah ahhh… Böyle işte…. Babam gelmiş. İşte katliamdan kurtulmuş, bir yıl dağlarda köylerde 4 yıl da Rusya’da kaldıktan sonra gelmiş. Her yer talan edilmiş, şehirde kimse yok. 2 bin hanelik Ermeni toplumu inmiş 135 haneye. O zaman çoğunluk Rumlardaymış. Rumlardan kimse kalmamış şehirde. Babama ortalığa bakmış. Rum bakırcılar dükkânlarını bırakıp kaçmışlar. Babam da meslek öğrenmiş ya Rusya’da. Rumların dükkânlarından alet edevat toplamış. Kendine bir dükkân açmış. Şu kütük var ya, örsün kütüğü ve örs, Rumlardan kalmış. Babam almış getirmiş. Babamın eski dükkânından bana kaldı. Üzerinde yıllarca bakır dövdüm. (Kalkıp nasıl bakır dövdüğünü gösteriyor…)
Babam çarşıda, burada dükkân açmış. Aç bir delikanlıyı yanına çırak almış. Sonra müftü gelmiş çocuğa bir gâvurun yanında çıraklık durmak günahtır demiş. Çırak da şey çıkmış, demiş ki, ‘Ben açlıktan ölürken günah değil miydi?’ Babam bunu duymuş. Valiye çıkmış. Vali müftüyü sürmüş. Öyle olmuş o yıllar…


»Rumların ve Ermenilerin sürülmesinde, katledilmesinde Karadenizli çeteler önemli rol oynuyor. Babanız döndüğünde çete liderleri nüfuzlu birer kişi olmalı…


Tabii, onlar hâlâ Ordu’nun, Giresun’un en büyük aileleri. 1877-78 yıllarında 93 harbi diye bilinen Osmanlı-Rus Savaşı sırasında çok sayıda Müslüman Gürcü, Çerkez de bu taraflara geldi. Yerli halk da Trabzon’dan bu tarafa geldi. Müslüman Kafkas göçmenleri ve evlerinden edilmiş Trabzonlular yerel Hıristiyanlara karşı zaten toplumda oluşmuş ve yukardan pompalanan düşmanlığı iyi kullandı. Bizleri katledenlerin önemli bir kısmı yerleşik hayata geçememiş Kafkas göçmenleriydi. Mesela Çürüksulu Ziya Bey Fatsa Kabakdağı’na yerleşen Gürcülerin lideriydi ve 200 atlısı varmış katliam sırasında. Askerlik çağına gelmiş gençler, mahkûmlar, asker kaçakları ve eşkıyalardan oluşan bir ‘Müstakil Tabu’ kurmuştu. Yine Ahmet Cemal Mağden. Topal Osman var bir de. Resmi tarih Mağden’le Ziya Bey’in Topal Osman’a Ordu’da ‘huzuru bozdurtmadığını’ yazar. Yalan. Hep birlikte yaptılar. Topal Osman Ruslar’a karşı savaşmış.

»Nerede oturdunuz? Mahalleyi hatırlıyor musunuz?


Şimdi İsmet Paşa İlkokulu var ya, orası eski Ermeni mahallesiydi ve okulda Ermeni okuluydu. Babam orda bir eve yerleşmiş. Evlenmiş sonra. Orda bir de kilise vardı. Ben o okula gittim çocukluğumda. O kiliseye gittim annemin elini tutarak. Sonra kiliseyi Yozgat’tan 1933 yılında Ordu’ya gelen bir vali vardı. Vali Baran. O yıktırdı. Camii oldu kilise. Yıkım ihalesini de Aslan Akın diye bir müteahhit almıştı. Zarar etti. Taşlar çok kuvvetliydi. Yıkamadı. Ben hep hatırlarım o yılları. Ben 1924’te doğmuşum ama nüfusta 1926 yazar. Bakın benim ilkokul diplomamda yazar. Mahalle Ermeni Mahallesi diye. (Diplomasının fotokopisini gösteriyor…) Peki sonra ne oldu bizim mahallenin adı? Zaferi Milliye. Milli bir zafer kazanıldıktan sonra mahallenin adı değiştirilmiş yani.


»Şimdi Ordu’da kaç Ermeni yaşıyor? Birbirinizden haberdar mısınız?


Ordu’da toplam 4 kişiyiz. Benden başka Dr. Dikran Toraman var. Kardeşi Eczacı Ardem Toraman ve Anjel Ömürbeg var. Benim hanımı Latife Artun’u da sayarsak 5 kişi ama benim hanım artık İstanbul’da.
Ancak Ordu’da Müslümanlığa geçmiş aileler var. Hiç ummadığınız aileler var. Bir de kendisinin Ermeni olduğunu bilmeyenler var. Sonradan öğrenip çok şaşıranlar var. Çocukken kurtulup sonra başkaları tarafından büyütülen ve Müslümanlaştırılanlar var. (Bahriye Üçok’u buna örnek gösteriyor… Kendisinin bu konuyu Bahriye Hanım’la bizzat konuştuğunu söylüyor…) Biz yine birkaç kişi varız. Rumlardan kimse kalmadı. En son eski Futbolcu Halis Etçi vardı. Galatasaray’da, Gençler Yurdu’nda, Orduspor’da oynadı. Şimdi Selanik’te hastaymış, yerinden kalkamıyormuş.


»Askerlik yaptınız mı?


Yaptım tabii. Bize yaptırılmıyordu ama. Silah bile aldım. Hani benim zamanımda bir yumuşama olmuştu. O dönemde yaptım ben. Hey gidi günler hey. Biz Ermenilere o zamana kadar kırmızı elbise giydirirler, Nafa askeri derlerdi, yani karayolu yapımında falan çalıştırırlardı. Öyle asker olamazlardı. İhtiyaç olduğunda, yola işe çağırılırdı. Ama ben onbaşılık yaptım. Erzurum’da askerlik yaptım. Piyade onbaşıydım. Alay sancağını cezalı olmaktan kurtardık hem de. 3 yıl askerlik yaptım tam. 1949’da terhis oldum.


»Neden Ordu’yu terk etmediniz?


Ben okumadım. Aslında okuyabilirdim. Ama babam okumamı istemedi. Onun yanında kalmamı istedi. Ben de zaten paraya falan alışmıştım. Çalışmak için de gurbete çıkmama gerek kalmadı.Ancak daha sonra ortalık karışınca kalan aileler bile Ordu’dan, Türkiye’den kaçmaya başlayınca, ben de kaçmak için gemici cüzdanı çıkardım. Hâlâ saklarım bu cüzdanı. Ne olur ne olmaz… (Gülüyor…) Çoğu kişi böyle gitti.
Ama ben akrabalarımın yanına Amerika’ya gezmeye gitmiştim bir kere. Bana göre değil oralar. Öz kardeşine telefon ediyorsun: ‘Akşam müsaitsen gelebilir miyim?’ diyorsun. Böyle bir şey olabilir mi? Ben gitmekten vazgeçtim. Ne olursa olsun dedim. Ben Ordu’yu çok seviyorum. Bak, İstanbul’a bile gitmiyorum. Orduluların hepsi Ordu’yu terk mi etti? Ben Ordulu’yum ve burada kalıyorum.

kaynak:birgün gazetesi

Hiç yorum yok: