Mayıs 20, 2012

içinden nehir geçen şehrimde /adam ve gül bahçesi



-gül yetiştiren erkek aşıktır- evet hala buna inanıyorum

her sabah ilk işim çiçeklerime su vermek ve bunu bir ayin gibi yapmak.. 
yalnız değilim, karşı sitenin balkonlarından birisinde,
 güllerle dolu balkonda, genç bir adam, 
saksıların dibini eşeliyor,
 dokunuyor, kokluyor
suluyor..
kim bilebilir ki;
belki de kanıyordur..


çocukluğuma denk gelen, o sıcak..
anofel'i bol, beni boğan,
ilk yaralarımı aldığım ve hala arada kanayan..
işte o..
içinden nehir geçen şehirlerimin birinde;

sokağın başında, tam köşede, caddeye nazır..
pembe bir ev vardı, bahçeli..
yüksek kalın duvarları çocuk aklımı daha bir meraklandıran..
içinde rengarenk gülleri olan  -pembe ev- diye anılan..

içinde oturan iki insan, çocukları yok, bahçevandı nasuh amca ziraat'te
boş zamanlarında hep bahçesindeydi..
gül aşılamasını ilk onda gördüm, maharetli elleri ve keskin bıçağıyla, kaşla göz arasında sarıverirdi dalı..
hiç bir şeyi unutmayan fil hafızamın bu gün gibi aklında...

belki bu yüzdendir, kadife gül tutkum...
ve o şehiri terk ederken, bahçede bıraktığım, bir tek o gül için dökülen gözyaşım...

belki bu yüzdendir, güllerimi toprağıyla buluşturmayıp, saksılarda nereye gidersem taşıdığım..
bana yük olmayan ağırlıklar...

sonrasında, pembe ev, yapılan kamulaştırmadan nasibini alınca, yola gitti...
o kocaman balcalı caddesinin altında yatıyor şimdi.. o bahçe ve nasuh amcanın kanayan ruhu..

yılmamıştı bizim bahçevan, biraz daha sapa, sığınaklı, yol ve göz görmeyen başka bir bahçe edindi..
ve yine gül bahçesinde en güzel güllerini yetiştirmişti..
bu sefer güller daha güzeldi nedense..

dedikoduya göre; nasuh amca kendinden epeyce genç bir kadına sevdalanmış, 
sevdasının evinin karşı tarafındaki bahçesinde..
aşılıyor, buduyor, açtırıyor ve coşturuyordu aşkını ve güllerini
"ne gül olmak kolaydı, ne de bülbül... bülbül olmayı istersen bir ömür yanacaksın...
gül olmayı seçtiysen bir ömür solacaksın.." diyen hikayedeki bülbül gibi
kanatıyordu aşkını...

iki yıl önce yolum düştüğünde, sordum.. soruşturdum ..
"sizlere ömür" dediler..
bahçesi yine yola terkedilmiş..
göçtüğü yeni yerinde yine gül yetiştiriyordur...
kim bilebilir ki..
belki de hala kanıyordur..


Güller ve Dudaklar by Zuhal Olcay on Grooveshark

Mayıs 10, 2012

aki kaurismaki / finlandiya üçlemesi





aki kaurismaki, finli bir yönetmen hasbelkader denk geldiğim, peşine düştüğüm, müptelası olduğum..
sade, gerçekçi..  olduğu gibi bir anlatım.. zaman nasıl geçiyor anlaşılmıyor..
 ferah feza bir hayat süren bu halkın sanırız ki hiç bir derdi yok ve bu gibi ülkelerden iyi film çıkmaz..oysa işlediği konular çok bildik, tanıdık..işsizlik, evsizlik, yalnızlık..üçleme -tutunamayanlar üçlemesi- olarakta tanınıyor, bu ismi daha çok sevdim..
bir dönem finlandiyası ekonomik krize girince yaşananlara karşılık, "bu filmleri çekmeseydim, aynaya bakamazdım" diyen;
iranlı yönetmen abbas kiyarüstemi'nin new york film festivaline katılacağı sırada abd den vize alamadığında bu festivali boykot eden ve  "öfkeyle değil (ki bu hiç bir zaman iyi bir sonuç doğurmaz), ama derin bir üzüntüyle, arkadaşım ve dünyanın en barış sever insanlarından biri olan abbas kiyarüstemi'nin bir iran vatandaşı olarak kendisine abd vizesi verilmemesi sebebiyle new york film festivali'ne katılmasının engellendiği haberini aldım. ben de dünyanın en iyi olan bu festivale davet edilmiştim. bu şartlar altında, ben de katılımımı iptal etmeye zorlanmış oluyorum - şu anki abd hükümeti bir iranlıyı istemiyorsa, bir finli'yi hiç istemez. bizim petrolümüz bile yok. öte yandan, beni daha çok ilgilendiren şey, abbas kiyarüstemi bile bu muameleye maruz bırakılıyorsa, isimsiz mahkumların başına neler gelecek?  cenevre sözleşmeleri'ni insanlığın son umudu olarak görüyor ve bir finlandiya vatandaşı olarak abd hükümetini bunu ihlal etmekle suçluyorum.." diyen yönetmen , aki kaurismaki...

 seçilen film müzikleri ise  bazen söyleneceklerin yerini alıyor, söz oluyor..
çok etkili..
 biraz abbas kiyarüstemi, biraz fassbinder ve demirkubuz tadında..
 ortak noktaları ise tutunamayanlar..
 umut anlayışları farklı olsa da..
bir önceki filmde yaşanan olaylar, diğer filmde devam ediyor ve akibeti hakkında haberdar ediyor sanki..
ve içimizdeki umudu yok ediveriyor..
oysa üç filmin sonunda bize verdiği mesaj öyle değildi, şaşırtıyor..
 uzanan eller kalmıştı aklımızda..

film bitiyor ve ben hala düşünüyorum
 bizden..biz gibi..



"drifting clouds  - sürüklenen bulutlar 1996"

Kauas Pilvet Karkaavat (Uusi & Ennenjulkaisematon) by Juha Tapio on Grooveshark
 


the man without a past - geçmişi olmayan adam 2002
Hawaii no Yoru by Crazy Ken Band on Grooveshark
 




lights in the dusk - gün batımında ışıklar2006

  She Brings the Rain by Can on Grooveshark

Mayıs 08, 2012

filizkıran-kırılgan-yeniden doğuş

fotoğraf: aykan özener


"fısıltısını duyar gibiyim baharın
gel, diyor..
- kalbin gibi ellerin sıcacık..-
filizkıran fırtınasına denk gelen
-kırılganım- "







tüm varlığım benim, karanlık bir ayettir
seni, kendinde tekrarlayarak
çiçeklenmenin ve yeşermenin sonsuz seherine götürecek.

ben bu ayette seni ah çektim, ah
ben bu ayette seni
ağaca ve suya ve ateşe aşıladım!

yaşam belki
uzun bir caddedir, her gün filesiyle bir kadının geçtiği,
yaşam belki
bir urgandır, bir adamın daldan kendini astığı,
yaşam belki okuldan dönen bir çocuktur,
yaşam belki, iki sevişme arası rehavetinde yakılan bir sigaradır,
ya da birinin şaşkınca yoldan geçişi,
şapkasını kaldırarak,
başka bir yoldan geçene anlamsız gülümsemeyle "günaydın" diyen.

yaşam belki de o tıkalı andır,
benim bakışımın senin buğulu gözlerinde kendini paramparça yıktığı
ve bir duyumsama var bunda
benim ay ve karanlığın algısıyla birleştireceğim.

yalnızlık boyutlarındaki bir odada,
aşk boyutlarındaki yüreğim,
kendi mutluluğunun sade bahanelerini seyreder,
saksıda çiçeklerin güzelim yok oluşunu
ve senin bahçemize diktiğin fidanı
ve bir pencere boyutlarında öten
kanarya ötüşlerini.

ah..
budur benim payıma düşen,
benim payıma düşen
bir perde asılmasının benden aldığı gökyüzüdür,
benim payıma düşen, terk edilmmiş merdivenlerden inmektir
ve ulaşmaktır bir şeylere çürüyüşte ve gurbette,
benim payıma düşen anılar bahçesinde hüzünlü bir gezintidir.

ve "ellerini
seviyorum" diyen
sesin hüznünde ölmektir.

ellerimi bahçeye dikiyorum,
yeşereceğim, biliyorum, biliyorum, biliyorum
ve kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın çukurunda
yumurtlayacaklar.

küpeler takacağım kulaklarıma
ikiz iki kirazdan
ve tırnaklarımı papatya çiçeği yapraklarıyla süsleyeceğim.
bir sokak var orada,
aynı karışık saçları, ince boyunları ve sıska bacaklarıyla
küçük bir kızın masum gülüşlerini düşünüyorlar
bir gece rüzgarın bizi alıp götürdüğü.

bir sokak var benim yüreğimin
çocukluk mahallesinden çaldığı
zaman çizgisinde bir oylumun yolculuğu
ve bir oylumla gece bırakmak bir zamanın kuru çizgisini
bilinçli bir simgenin oylumu
aynanın konukluğundan dönen.

ve böylecedir,
birisi ölür
ve birisi yaşar.
hiç bir avcı,
çukura dökülen hor bir arkta inci avlamayacaktır.

ben hüzünlü küçük bir periyi biliyorum
okyanusta yaşayan
ve yüreğini tahta bir kavalda
usul usul çalan
küçük hüzünlü bir peri
geceleri bir öpücükle ölen
ve sabahları bir öpücükle yeniden doğacak olan...


furuğ ferruhzad
(yeniden doğuş)
çev: haşim hüsrevşahi



kırılgan play list